Bir Reyting Anatomisi :Diriliş Ertuğrul Neden İzlenir ?



   Televizyon ve insan her daim yüz yüze bakan, dolayısı ile birbirine bakarak kararan iki yol arkadaşı, ben Lacan'ın yalancısıyım. Bu durumda televizyonun, insanlıkla paralel bir yolda yürümüş olması sanırım pek şaşırtıcı gelmez. Televizyon da, tıpkı bizim gibi kendi ilkel çağında yalnız kendi aklını kullanarak, bizzat kendisinin taştan yonttuğu aletlerden faydalanırken, milenyumuna vardığında artık başkalarının aklını kullanarak işlerini kolaylaştıran bir pratik geliştirdi. Bunu daha da somutlaştırmak gerekirse, eskiden televizyon, ortaya konulan ürünle kendi kitlesini oluşturmaya çalışıyorken, artık enerjisini bununla harcamak yerine, halihazırda bir yerlerde oluşmuş kitleleri yakalamaya çalışıyor. Mesela onlarca yıldır Türk Sanat Müziğinin popüler olduğu bir toplumda, bir gün bir rock grubu çıkıp popüler oluyorsa, televizyon dediğimiz makinanın büyücüleri arkaplanda hemen bu kültürün tutmasını sağlayan dinamiklere, alt metinlere yönelip ona uygun bir program, bir dizi ya da film yapıyor. 

  Bazen bir albümün satış rakamları, bazen bir üçüncü sayfa haberi ya da politik bir konuya ortak tepki gösteren insanlar, televizyona sınırları çizilmiş, hazır paketlenmiş bir kitle sunmak için yeterli oluyor. Geriye kalan tek şey ise "kitleyi yakalamak". Yapımın başarısı da, doğrudan o kitlenin dinamiklerini ne kadar doğru okuduğunuz ve eserin içerisine ne kadar iyi işlediğinizle yani kitleyi ne kadar yakalayabildiğinizle ilgili. Örneğin disko kültürünün Amerika'yı kasıp kavurduğu, Bee Gees'in haftalarca liste başı olduğu bir dönemde, gişe rekorları kıran filmin, diskoteklerin kralı olmaya çalışan genç dansçı Tony Manero'nun maceralarını anlatan ve yine adını bir Bee Gees şarksından alan "Saturday Night Fever" olması sanırım pek şaşırtıcı olmaz. Başka bir örnek, 2012 de vizyona giren Dağ filmi 305 bin izleyiciye ulaşmışken, sınırda/sınırötesinde, güneydoğuda askeri operasyonlar yürütüldüğü, ordu içerisine sızmış terörist bir grup darbeye teşebbüs ettiği, gelen şehit haberleri ve her gün onların hikayeleri ile hassaslaşan insanlarla, yani askerin ve askeriyenin toplumda bu kadar çok konuşulduğu bir atmosferde vizyona giren Dağ-2 filminin, 2 milyon 800 bin izleyiciye ulaşmasında elbette başka etkenlerle birlikte "kitleyi yakalama kabiliyetinin" etkisi büyük.(kaynak)

 Tüm bunlarla birlikte 15 yıldır Türkiye'de %50'ye yakın oy alan, kendi kitlesini oluşturmuş bir siyasi ekol var. Sadece oy potansiyeli olarak değil, sosyal bir topluluk olarak sayısal açıdan çok büyük bir grup. İşte "Diriliş: Ertuğrul'un başarısının ardındaki sır bence bu kitleyi yakalamış olması. Sanırım dizinin ilk kez ortaya çıkışı da; bu siyasi ekolün izinden yürüyen kitlenin ve televizyonlarda itibar ettiği yorumcularının, başka bir dizi olan Muhteşem Yüzyıl ve bu dizinin ortaya koyduğu tarihsel bakışa karşı gösterdiği reflekse dayanıyor. Bu refleksle birlikte, Diriliş kitlesi için, Muhteşem Yüzyıl'a alternatif olarak, tarihsel olaylara kendi yorumuyla bakan  bir yapım ihtiyaç haline geldi ve Diriliş: Ertuğrul, böyle bir atmosferde ortaya çıktı. Dizinin içerisinde ise, ana kahraman ve etrafında gelişen olaylar, takipçileri için, kendilerini bir arada tutan, takip ettikleri siyasi ekolün simülasyonunu sunuyor. Kayı beyi Ertuğrul'un obasına hitabetindeki üslubu, kelimeleri, islami kimliğini ön plana çıkaran ayetlerle, hadislerle örneklendirerek hitabeti, dizinin takipçileri için gerçek hayatta hiç de yabancı olmadıkları birini çağrıştırıyor Dizinin, alt metinlerinde, yine Kayı obası etrafında kurgulanan siyasi atmosferde, Ertuğrul Bey'in önündeki engellerle mücadelesi sırasındaki söylemlerinde bizzat Erdoğan'ın konuşmalarından anahtar kelimeler bulmak mümkün. "İçeride ve dışarıda huzurumuzu kaçırmak isteyenler... " dış mihraklar...", "içimizdeki hainler..." bunlardan bazıları. Üstelik izleyici, izlerken karakterleri özdeşleştirdiğinin farkında olmasa dahi, takip ettikleri siyasi ekol ve dizinin aynı dili konuştukları her sahnede kendini gösteriyor. Hatta dizinin bir bölümünde Ertuğrul, sürekli birlik sağlamaya çalıştığı bölgede fitne çıkaran düşmanı Hancı Simon'a karşı mücadele kararlılığını anlatmak üzere, düzenli olarak "inlerine gireceğiz" ifadesini kullanıyordu, Bu, Erdoğan'ın FETÖ ile mücadelesinin sloganlarından biriydi. Dizinin böyle detaylarla dolu olması izleycisiyle bağını kuvvetlendiriyor. Bu, Erdoğan etrafında toplanan kitlenin Osmanlı medeniyet tasavvuruna duyduğu açık hayranlıkla birleşince dizinin kitleye bu kadar kolay nufuz etmesi kaçınılmaz hale geliyor. Hatta artık bunu açık açık görmek mümkün. Çünkü, dizinin jenerik müziği bizzat cumhurbaşkanının katıldığı açılışlarda, mitinglerde sahneye çıkarken çalınıyor artık.. İşte tüm bunlar dizinin kitleyi yakalayabilmesinin ve bunun neticesinde, başarısının en büyük sebeplerinden biri. 

  Tabi bunların dışında, ne kadar büyük bir paya sahip olsa da, "Diriliş: Ertuğrul" ya da her hangi bir yapımın kitlesini, yalnızca bir gruba indirgemek, başarısını sadece o kitle üzerinden "kitleyi yakalamak" olgusuna endekslenmesi doğru olmaz. Elbette Erdoğan merkezli kitle ile ilgisi olmasa dahi sadece tarihe ilgi duyduğu için, binicilikle ilgilendiği için, dizinin başrolünün hayranı olduğu için gibi bir çok harici sebepten, daha doğrusu kontrolü dışında bağımsız alt kitlelere ulaşabilmesinin sonucu olarak reyting skoruna yazdırdığı izleyciler de mutlaka mevcuttur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder